Kerim Kur'an'ın Türkçe Meali; Erhan Aktaş

(A'râf) 7:179.

7:179. Gerçek şu ki, cinnden1 ve insten1 çoğalttıklarımızın2 çoğu Cehennemliktir.3 Ki onların kalpleri4 vardır onunla kavramazlar, gözleri vardır onunla görmezler, kulakları vardır onunla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da bilinçsizdirler. İşte gafil olanlar bunlardır.

1- Gördüğümüz- görmediğimiz, bilinen-bilinmeyen, tanınan-tanınmayan ve yerli-yabancı, kim varsa. Kur’an cinn kavramını “ontolojik varlık olan cinn’in” yanı sıra bilinmeyen, tanınmayan yani yabancı olan, yabancı yerleşim yerlerinde olan insanlar ve halklar için de kullanmaktadır. (46:29) 2- Çevirilerde “yaratılmış” olarak anlam verilen “zera’na” sözcüğünün anlamı, “yaratma” değil, “çoğaltmadır”. Yaratılmış olan bir şeyin, üreyerek çoğalması demektir. “Ziraat,” yani ekin ekme sözcüğü de buradan türemiştir. Ayette yaratmadan değil, “çoğalmadan” söz edilmektedir. Şayet “yaratmak” kast edilseydi, “haleka” sözcüğü kullanılması gerekirdi. 3- Çevirilerde, çoğunlukla bu ayete: “Ben insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattım.” şeklinde yanlış anlam verilmektedir. Yaratılmış olanların birçoğunun Cehennemlik olacağının bilgisinin verilmesi ile yaratılmış olanların çoğunun Cehennem için yaratıldığını söylemek aynı şey değildir. (Bkz. 23:79.Sizi yeryüzünde çoğaltan O’dur. Ve O’nun huzurunda toplanacaksınız.) 4- İlahi cevher. İdrak etmenin, düşüncenin merkezi. Kur’an’da kalp, düşünme, akletme, anlama, kavrama, şeylerin hakikatini bilme melekesi/yetisi anlamında kullanılmaktadır. Kur’an’da akletme/düşünme fiili kalbe ait olarak görülmüş; düşünmenin ve anlamanın kalbin bir işlevi olduğu belirtilmiştir. Kalp, bu özelliklerinden dolayı ilâhî hitaba muhataptır, yükümlü ve sorumludur. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar; kalbin beyinle çok geniş bir iletişim sistemine sahip olduğunu ve düşünceleri, duyguları ve aklı düzenleyen ve tüm beyin fonksiyonlarını etkileme gücüne sahip bir organ olduğunu göstermektedir.


Arapça
7|179|وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لَّا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَّا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ ءَاذَانٌ لَّا يَسْمَعُونَ بِهَآ أُو۟لَـٰٓئِكَ كَٱلْأَنْعَـٰمِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْغَـٰفِلُونَ+
Latin
179. Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).